19 Mayıs 2016 Perşembe

song of the day


İstemediğimiz işlerde çalışıp,günümüzün yarıdan fazlasını faturalarımızı ödeyebilmek için anlamsız,yaratıcılıktan uzak, bizi hızla ve mutsuzca yaşlandıran işyeri görünümlü hücrelerde geçirebilmek için bile iki üniversite bitirmek, en az master yapmış olmak, bilmem kaç dil bilmek, seminerler, kurslar tamamlamak ,sistemli köle olabilmek için köleliği en baştan kabul etmek... 

15 Mayıs 2016 Pazar

Madrid Vs. Barselona



Nisan'ın son haftasında kendi kendimize Gran Madrid Barselona turu yaptık.
İş bazlı turist görünümlü bu bir haftada yine etkilenecek çarpılacak sevecek bir şeyler bulmayı başardım.

Az çok herkes biliyor zaten Madrid'de Barselona'da neler yapılır? Ben çok yazılmamış olanlardan biraz bahsetmek istiyorum.Küçük ipuçlarıdır, önerilerdir merak ediyorsanız , adelante efendim.

Madrid'te her gün iki saat müzeler ücretsiz . O saatleri gitmeden önce müzenin internet sayfasından doğrulayarak Museu del Prado'ya 14€ , Museu del Reina Sofia'ya 8 € vermekten kurtulabilirsiniz.
Çok müze gezmekten hoşlanmayan, resim sanatından zerre anlamayan, Dali'nin olağanüstü resimlerine bile hımm kırmızıyla yeşil pek yakışmış, dur evdeki koltuğa yeşil yastık alayım şeklinde yaklaşan sığ bir insan olmama rağmen her iki müzede beni çok etkiledi. Bence bunca zamandır Velazquez'in Las Meninas'ını ve Picasso'nun Guernica'sını görmemiş olmak gerçekten kayıp.Gerçekten  her ikisi de aklımdan çıkmıyor.Madrid Dali, Velazquez ve Goya'nın eserleriyle tanışmak için önemli ( Goya'yı daha yakından tanımak için  Zaragoza'ya bekleriz, memleketlimiz kendisi :p )

Barselona'da Museu Nacional d'Art de Catalunya' ya yıllar evvel canım Duygu'm la büyük umutlarla gidip benim küçük çaplı bir hırsızlık vakasına maruz kalmam ve de koskoca müzede sade bir Picasso tablosu görmenin verdiği hayal kırıklığıyla çok hoşlanmamıştık. Eğer Katalan tarihine! çok bir ilginiz yoksa pas geçebilirsiniz. Doğrudan Picasso müzesine gitmek daha mantıklı olacaktır. Bir diğer Katalan ressam Juan Miro'nun eserlerini  de Mont Juic'te bulunan  Juan Miro Vakfı'nda görebilirsiniz. Tabi onca eşsiz ressamdan sonra Miro biraz "bunu bende çizerim yeaaa ne var ki" seviyesinde görünse de çok daha ötesini vadediyor.

İspanya deyince tapas&sangria&paella ayrılamaz bir bütün olarak akla geliyor. Ama gerçekten İspanyol mutfağının küçümsenmiş bir özeti. Eğer nerede yiyeceğinizi ve ne sipariş edeceğinizi bilirseniz , paella yavan bile kalır. Zaten hepimizin bildiği üzere İngilizce menülü yerlerden ve duvarına dev paella resmi yapıştırılmış restoranlardan uzak duruyoruz.Güzel ve kaliteli yemek için Madrid'te Chueca, Barcelona da Poble Sec metro istasyonlarına varıp , çizgi filmlerdeki gibi leziz yemek kokusunu takip ediyoruz. 

Chueca, Madrid'te daha çok hipsterların bulunduğu bir mahalle.Sokakları yaratıcılık dolu ve restoranlarda genelde " menu del dia" 10-12 € civarı.Bir başlangıç, ana yemek, tatlı veya kahveden oluşuyor, çok seçmeli ve çok lezzetli.

Poble Sec ise daha çok tapas barlarıyla ünlü. Bütün tapaslar 1 ile 1,5 euro arası ve turist kalitesinden bir hayli uzak . Caña ( bardak bira ) veya şarap yine 1 €. Bütün gece bar bar gezerek toplamda 10 € gibi komik bir rakama kendinizi gurme gibi hissedebilirsiniz.

Sangria 'ya gelince bunca sangria içtim bence en güzelini Ankara'da Gaga Manjero yapıyor! Bir özen , bir lezzet, bir karışım ki sangria'nın ana vatanında eşi benzeri yok. Özellikle Barselona'da turiste kakalamalik 15 € luk sangria'lar var ki gözleriniz dolar böyle de kalitesiz. Hayır illa içicem diyorsanız. Madrid'te Mercado de San Miguel'de porto şarabından ev yapımı olanını için. Barselona'da içmeyin ya valla rezil.Bira sevmiyorum sangria kötü diyorsun diyenler için , cava için.En azından ödediğinize değsin.

Madrid tam bir İspanyol şehri, Barselona daha çok bir Avrupa şehri.Barselona İspanya sınırları içinde sadece İngilizceyle yaşayabileceğiniz tek şehir, gezmek demiyorum yaşamak bakın. Madrid'de ise hostel, restorant çalışanları dahi İngilizce bilmiyor hazır olun.












12 Mayıs 2016 Perşembe

Julieta



Gözümüzün bebeği Pedro Almadovar , 2013 'teki Los Amantes Pasajeros'tan sonra Julieta ile melodrama ve aramıza döndü. Sanıyorum Türkiye'de henüz gösterime girmedi film, o yüzden spoiler vermeden bir şeyler yazmak istiyorum.
Anneler ve kızlarına Julieta'nın acı dolu gençliğinden başlayarak çok güzel bir bakış atıyoruz.Yine bir kadın filmi, yalnız kadınlar filmi, yine olağanüstü görüntüler, her kare tek başına fotoğraf karesi,yine çok derin çizilmiş karakterler. 
Bence Almadovar'ın karakterlerinin en güzel yanı her zamanki gibi kendinizi yerine koyduğunuzda aynı şeyi yapardım, aynısını derdim galiba diyebilmeniz. İnsan varoluşunu, kadın ruhunu çok iyi tanıyor.Ayrıca delicesine drama çekerken bile sizi rahatsız etmiyor, acıklı yapış yapış bir anlatıştansa bütün bu dramlar yaşanırken sizi bir yandan kurgusuyla, dekoru, müziği, kostümüyle sakinleştirmesini biliyor.
Yine eşsiz, zeka dolu, dram dolu, hayat dolu bir filmle karşımızda Almadovar, ısrarla izleyiniz :)


Bonus: Julieta benim için şimdiden çok özel bir film oldu, İspanya'ya taşındığımdan beri Türkçe dublaj yada altyazı olayını zaten bırakmıştım. En kötü İngilizce altyazılı izliyordum filmleri. Hatta ev hanımı gibi takip ettiğim 4 dizi var televizyonda ama İspanyolca altyazılı izliyorum. Julieta'yı ise altyazısız falan sadece orijinal dilinde izledim, hiç bir noktayı kaçırmadan! Almadovar filmini İspanyolca izleyebilecek seviyeye geldiğimi görmek, üniversiteden beri  büyük  bir Almadovar hayranı olan ben için ne güzel, ne mutluluk verici bir farkediş , anlatamam :)