27 Şubat 2016 Cumartesi

Porto'da ikinci gün

 Günlerdir 3 günlük gezi yazısı yazamadım. Nasıl blogger olacaksam. Ama benim tembelliğim değil Porto'nun anlatılmaz güzelliğinden kaynaklı esasen.tabi.

İlk gecemizi Riberia'da önümüzde sessizce akıp giden güzeller güzeli Duoro kıyısında Superbock'larımızla ve geçen yılki anılarımızı konuşarak geçirdik.

Ertesi sabah kahvaltımızı Cedofeita ile İgreja dos Carmelitas arasındaki alanda (Praça da Carlos Alberto) adını unuttuğum bir pastaneden aldığımız kahvelerimiz ve sandiviçlerimizle , alanda kurulan antika-kıyafet- organik besin pazarını gezerek ettik.Her iki haftada bir kuruluyor yanlış bilmiyorsam. Porto sokak pazarları açısından çok zengin bir şehir. Örneğin,her haftasonu Riberia'da hediyelik eşya'dan gözlüğe kadar bir sürü değişik şey bulabileceğiniz bir pazar,Galeria de Paris 'te  her ayın son pazarı flea market,turitlerin göz bebeği Torre dos Clerigos ile Porto üniversitesinin rektörlüğü arasında kalan  Jardim de Joao Chagas yakınında yine hediyelik horoz ağırlıklı :) bir sokak pazarı var. Bunlar sadece benim bildiklerim tabi.Dikkatli bir gezgin bir sürü daha yakalayabilir eminim. 

Pazarı gezdikten sonra sadece bir kaç adım atarak İgreja dos Carmelitas'a ulaştık. Porto'da en sevdiğim meydanlardan birinde bulunan bu kilise içi çok etkileyici olmasa da dış mimarisi özellikle bir duvarının tamamını kaplayan güzeller güzeli azulejos'larıyla şehrin en önemli simgelerinden biri.






Buradan Museu de Historia Natural'e , Porto üniversitesinin rektörlüğüne, ikinci evimiz bellediğimiz Adega leonor'a , ünlü Livreria Lello'ya az ilerleyip Torre dos Clerigos'a ve Jardim de Joao Chagas'a bir bakış atabilirsiniz. Biz müze tadilattaydı gidemedik, Rektörlüğün zemin katındaki dükkana bir uğradık ve Adega leonor için geceyi bekledik. Torre dos Clerigos'a çıkış 3 euro ,bütün Porto'ya tepeden bakabilmek paha biçilmez .Biz daha önceden çıktığımız ve hava sisli olduğu için tekrarlamadık ama mutlaka görün derim.
Bir diğer turist magneti Livreria Lello ise esasen bir kitapçı. J.K. Rowling'in Gryffindor ortak salonu yaratırken bu kitapçıdan etkilendiği rivayet edilir.




Bu sene ziyaret etmek için bilet almak gerekliliği koymuşlar, ama kitap alırsanız giriş bedava.Eskiden ziyaret etmek serbestti ama fotoğraf çekmek için her sabah sadece 9 la 10 arası izin veriyorlardı haliyle fotoğraf çekmek manyak gibi insan dolu olduğu için nerdeyse mümkün değildi. Şu anki bilet sistemiyle de farklı olduğunu düşünmüyorum gerçi. En iyisi aç google'ı bak ya da kartpostal al :)

Biz yolumuzu yokuş aşağı çevirip Sao Bento tren istasyonuna uğradık. Porto'ya trenle gelecekseniz biletinizi Sao Bento'ya almanızı tavsiye ederim. Şehre daha çarpıcı ve dramatik bir giriş yapamazsınız :)



(fotoğraf 2014 arşivimden )

Sao Bento'nun hemen karşısında Rua dos Flores tasarım dükkanları, eski mimarisi, kaliteli restoran ve barlarıyla uğramadan geçmemeniz gereken bir sokak.

Flores'ın bir paralelindeki (Rua do Mozınha Sılveria) sokak ise sadece Spirito Cupcakes' e ev sahipliği yapmasıyla bile yeter :) Spirito tatlı severler için mabed. Gördüğünüz o altın kiliseler falan önemsiz gelir bir anda :)



Biz spirito'da ufak bir mola verdikten sonra Guille'nin  Porto'da çalışan kuzeniyle buluştuk ve yine turistin görev bilinciyle Francesinha yemeye Cafe Santiago'ya gittik. 
Portekiz yemek kültürü çok ayrı bir konu. Ben nedense pek sevemedim ama dünyaca ünlü yemekleri var. Francesinha bunların başlıcası.Temel olarak kat kat et ve peynirden oluşan bir tost, üzerini kaşarla kaplayıp bir yumurta kırıyorlar.Sosu porto şarabıyla yapılan hafif acımsı domatesli bir sos ve genelde patates kızartmasıyla servis ediliyor. Hikayesi şöyle, Fransa'da yıllarca çalışıp emekli olmuş Portekizli bir göçmen ülkesine döndüğünde biriktirdiği parayla bir restoran açmaya karar verir.Müşteri çekebilmek için özel bir yemek yaratmak ister ve French crouque monsieur'dan esinlenerek Portekiz tatlarıyla kelime anlamı "Little French Lady" anlamına gelen francesinha'yı yaratır. Porto'da günlük ücretsiz şehir turları düzenleyen Wildwalkers'li bir rehberin eklediği hikayenin devamı ise  yaratıcısının Francesinha'yı özellikle acı yapmasının nedeni yedikçe hararet basan Fransız leydi'lerin hırkalarını çıkarıp, düğmelerini çözüp,bağırlarını döşlerini açmalarını istemesiymiş :) Portekiz erkek profiline baktığımızda böyle bir neden gayet anlaşılabilir geliyor,neden olmasın. Unutmadan önemli bir tavsiye içecek olarak bira şaraptan daha uygun francesinha için yoksa bir kalp krizine göz kırpabilirsiniz. Çünkü yemek zaten fazlasıyla ağır.

Cafe Santiago'ya gelince şüphesiz Porto'daki en meşhur mekan Francesinha için. Önünde yaklaşık 20 kişilik sıralar oluşabiliyor. Ama herhangi bir yerdense Francesinha'yı Santiago'da tatıp öyle sevmeyin gene sevmeyecekseniz.Santiago bu kadar meşhur olmasına rağmen pahalı sayılmaz. Francesinha 8-9 euro arası,superbock  ise 1-1,5 euro arası. Portekizin naifliğinin bir tatlış örneği daha.


Yemekten sonra kahve için Cafe galerias de paris'e gittik. Antika objelerle dolu, günün her saati başka bir güzellik sunabilen bir cafe. Bazı akşamlar ücretsiz Fado konseri, haftasonu saat 12'ye kadar 1,20 euro ya hayli güzel bir kahvaltısı, ve öğle yemekleri için çok güzel menüleri var.

Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun gezip görelim az da diyerek Se katedral'e gitmeye karar verdik ama saatlerini tutturamadık.Katedralin ara sokaklarından döne dolaşa, parklara uğraya uğraya nehir kıyısına inip okyanusa doğru yürümeye başladık.










Uzun bir yürüyüşten sonra Adega duoro'da oturup ev yapımı şaraplarından içtik, gün batımını izledik..Sonra merkeze dönmek için 500 numaralı otobüsü beklemeye başladık bir yandan da bozukluklarımızı sayıyoruz. Durakta 40lı yaşlarda bir kadın da bizimle birlikte.Birden kadın bize bozuk para vermeyi önerdi.Benim de sizin yaşınızda bir oğlum var bu durumda kalsın istemezdim diyerek .Teşekkür ederek ya paramız var bozuğa bakıyoruz sadece çok sağolun dedik. Sonra konuşmaya başladık.Bir lisede temizlik görevlisiymiş,öğrencilerden dinleyerek biraz ingilizce ve ispanyolca öğrenmiş.Otobüs gelene  ve onun durağına kadar ülkelerimizden,işten güçten, Porto'nun güzelliğinden ,ailelerden konuştuk.İndikten sonra bize el salladı.Portekiz'i neden ve  nasıl çook sevdiğimi nasıl anlatsam bilemiyordum ya  işte bu yüzden çok seviyorum.Portekiz zengin bir ülke değil, insanları da öyle ama çok açıkgönüllü ve açık fikirliler. Lisede temizlik görevlisi orta yaşlı bir kadın ingilizce konuşmalarınızdan anlayıp, size yardım etmeyi önerebiliyor.Başka bir dil öğrenmeye gocunmuyor,elindekini paylaşmaya da. Şimdi bütün ülkeyi böyle düşünün.Market çalışanından bartender' a otobüs şöforünden öğrencisine herkes biraz ingilizce biliyor ve sempatik :)

2. günümüzün gecesi ve son günümüzle ilgili post çok yakında ..







13 Şubat 2016 Cumartesi

Bir yıl sonra yuvaya dönüş! Porto'da ilk gün!

       Porto hakkında ne yazsam eksik kalacak biliyorum ama 3 günlük son Porto gezimizden biraz bahsederek Porto güzellemelerine başlamak istiyorum.
      
     Uçağımız Madrid-Porto 9.40-9.20 uçağıydı.Yanlış değil İspanya'dan Porto'ya giderken zamanda 20 dakika geriye yolculuk yapıyorsunuz :) Saat farkı falan filan evet. Sabah Porto'ya indiğimizde diğer insanlara anlamsız gelebilecek derecede aşırı bir heyecan ve mutluluk içindeydik. Tam bir yıl sonra bu çok sevdiğimiz,sevildiğimiz,eğlendiğimiz aşık olduğumuz topraklara dönüyoruz kolay mı?
 


Ola duoro, meu amor!

İlk gün metrodan Casa da Musica durağında inip kendimizi Duoro kıyısına attık. Şehri önceden çok iyi bildiğimiz için geçtiğimiz sokaklar,özlediğimiz manzaralar klasik turist beklentilerinden hayli uzak ama bizim için anlamlarla ve nostaljiyle doluydu.

Kahvaltıdan sonra,Rua da Restauração'yu tırmanarak ( evet Porto'da sürekli ya yokuş tırmanır ya da inersiniz alışın )  Palacio de Cristal'in muhteşem bahçesine ve seyrine daldık.






palacio de cristal 'dan duoro manzarası

cristal palacio


 Museu do carro electrico




Palacio de Cristal bina olarak pek bişeye benzemese de bahçesi esşiz. Eğer şanslıysanız kitap fuarı yada konsere denk gelebilirsiniz .Hiç bir etkinlik olmasa dahi Duoro manzarası ,yeşili ve huzuruyla şehrin tam ortasında böyle bir park adeta hayal gibi.

Porto'da birbirine yaklaşık olarak paralel diyebileceğimiz ve Rua do Cedofeita'ya çıkan 3 sokak vardir. Miguel Bombardo bunlardan artistik olanı, sanat galerilerine, grafitilere,Bugo Art Burger'e ve Ankara kafelerini aratmayan arka bahçesi ve hayli geniş yelpazeli çay çeşitleriyle Rota de Cha' ya ev sahipliği yapar.Ve benim favorimdir.Geçen sene Porto'da yaşarken benim için bu sokak eve dönüş yoluydu. Kaç gündüz kaç gece geçtim, her seferinde başka bir güzellikle karşılaştım.




Rua do Miguel Bombardo'yu  geçerek Rua do Torinho'ya adeta bir aşk olan ,abartmıyorum gerçekten dünyanın en güzel burgerlerini yapan Real Hamburgeria 'ya gittik öğle yemeği için. Real hamburgeria trip advisor mükemmeliyet sertifikasına sahip.Bir burger yiyebilmek için en az bir saat sıra beklemeniz gereken bir yer.Portekiz'de neden hamburger yiyim mal mıyım ben demeyin, deneyin,oldukça ucuz ve lezzetli kendinizi lokal gibi hissetmeniz de cabası.Zaten Portekiz mutfağı apayrı bir tartışma konusu..



Malagueta + superbock preta

Ve nihayet alışveriş caddesi Rua do Cedofeitayı da biraz gezdikten sonra otele vardık.Stayin Oporto Apartments fiyat kalite dengesi gayet başarılı bir seçimdi.Yani Portekiz'e gitmişiz çok önemi yok nerde uyuduğumuzun diyerek rezervasyon yapıp, baya iyiymiş aslında dediğimiz bir yerdi.Şehrin tarihi merkezi olan Aliados Meydanına ,Sao Bento tren istasyonuna ve ünlü alışveriş caddesi Rua Santa Catarina'ya oldukça yakın olması ayrı bir güzellik.

Sırt çantalarımızı bırakıp kendimizi Aliados Meydanına bıraktık.Porto yokuşlarıyla tepeleriyle hemen her tepede görkemli yöresel fayanslarla süslü kiliseleriyle,dar,eski,nemli ama rengarenk sokaklarıyla, kendine özgü naif havasıyla gerçekten kaptırıp gezmesi çok keyifli bir şehir.Müze avcısı değilseniz,şehrin sokaklarını, günlük yaşamını keşfetmeyi daha çok seviyorsanız tam size göre. Bizde Aliados, Sao Bento , Se katedral derken derken Ponte Dom Luis I'e kadar tırmandık gün batımını izlemek için.Ponte Dom Luis I, Eiffel Kulesinin mimarının yaptığı ve Eiffel köprüsü olarak ta bilinen Duoro üzerindeki en ünlü ve turistik köprüdür. Gaia ve Porto şehirlerini birbirine bağlar.








.....devamı gelecek...


song of the day



                kendileri üniversite boyunca telefon melodimdi. hep sessize almayı unuttuğum için cep telefonum sıklıkla amfide " como quien tira de una cuerda que se romperaaaa tirar tirar tirar tirardiye yankılanırdı. Hala ne zaman dinlesem elim telefonuma gider .O zaman ismini daha anlamadığım bu şarkıyı, aksanını ayırtedecek kadar anlayarak dinlemek rocks!

this song was my phone ring during university. There was a high voice like " como quien tira de una cuerda que se romperaaaa tirar tirar tirar tirarin the classroom often because I was always forgetting to turn of my phone. Still whenever I heard this song , I'm looking for my phone. Those times,I wasn't understood even the name of song , but now I can feel even the accent. Rocks!